Pages

Subscribe:

6.06.2013

Bu haberi her kadının saklaması lazım

Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Gazi Yıldırım, dünyada her yıl 274 bin kadının, rahim ağzı kanseri dolayısıyla hayatını kaybettiğini belirterek, erken tanı için yıllık muayenenin aksatılmadan yapılması gerektiğini bildirdi.
Doç. Dr. Yıldırım, yaptığı açıklamada, meme, rahim ağzı, kolon, mide, akciğer ve yumurtalık kanserlerinin, kadınlarda en sık görülen kanserler arasında bulunduğunu vurgulayarak, “Çoğu genital kanser, taranmamış kadınlarda gelişir. Üreme çağındaki kadınlarda, kitle veya kist, adet düzeninin bozulması, ara kanama, rahim ağzı, vajina ve vulvada büyüyen kitle, ülser, yara, ilişki sonrası kanama, aniden ortaya çıkan işeme ve dışkılama bozuklukları görüldüğünde kanserden şüphelenilmeli. Menopozdaki kadınlar ise vajina kanamaları ve anormal akıntı durumunda doktora başvurmalı” dedi.

HER YIL 762 KADININ ÖLÜM SEBEBİ

Dünyada her yıl 274 bin kadının rahim ağzı kanseri dolayısıyla hayatını kaybettiğini ifade eden Yıldırım, “Her yıl 493 bin kadına ise rahim ağzı kanseri tanısı konuluyor. Türkiye'de her yıl rahim ağzı kanseri dolayısıyla beklenen ölüm sayısı 762. Her yıl beklenen olgu sayısı ise bin 364” diye konuştu.

BUNLAR KANSER BELİRTİSİ

Yıldırım, kanlı, sulu akıntı, ilişki sonrası lekelenme, ağrısız adet arası kanamalarının rahim ağzı kanseri belirtileri arasında olduğuna dikkati çekerek, şunları söyledi:
“Rahim ağzı kanserinde risk faktörleri arasında HPV, erken seksüel aktivite, çoklu partner, AIDS, cinsel temasla geçen hastalık öyküsü ve sigara kullanımı yer almakta. Yapılan araştırmalar, rahim ağzı kanserine yol açan HPV DNA'sının, rahim ağzı kanseri hücrelerinin yüzde 99.7'sinde saptandığını göstermektedir.”

PAP SMEAR RAHİM AĞZI KANSERİNİN TESPİTİ İÇİN ETKİLİDİR

Rahim ağzı kanserine yol açan virüs olan HPV'nin önlenmesi durumunda, kanserin ortadan kalkma olasılığı bulunduğunu anlatan Doç. Dr. Yıldırım, “Rahim ağzı kanserinin erken tanısı için yıllık muayene aksatılmadan yaptırılmalıdır. Pap smear ve kolposkopi gereklidir. Pap smear, rahim ağzı kanserinin tespiti için etkilidir. Cinsel aktivite başladıktan sonra taramaya başlanabilir. Sonrasında da yıllık taramalara devam edilmelidir” dedi.

Yıldırım, rahim ağzı kanserinden korunmak için öncelikle hastalığın nedeninin önlenmesi gerektiğini vurgulayarak, hastalığın gelişmesi durumunda ise erken tanı ve tedavinin çok önemli olduğunu kaydetti.

TEK EŞLİLİK ÖNEMLİ

Rahim ağzı kanserinden korunmak için danışmanlık alınması gerektiğini belirten Yıldırım, “İlişkide prezervatif kullanılmalı, tek eşlilik tercih edilmelidir. Gerekli taramalar düzenli olarak gerçekleştirilmeli” diye konuştu.

Doç. Dr. Yıldırım, rahim kanserinin de en sık görülen genital kanserler arasında olduğunu ifade ederek, rahim kanserinin, genelde 60'lı yaşlardan sonra ortaya çıktığını, yine kadınlarda görülme sıklığı ön sıralarda olan yumurtalık kanserinin de genellikle ileri yaşlarda meydana geldiğini sözlerine ekledi.




5.09.2013

Renkli gözlüleri tehdit ediyor

Aşırı sıcakların gözde önemli sorunlar yarattığı, güneşte fazla kalma sonucu ultraviyolenin etkisiyle gözde alerji, iltihaplanma, tahriş ve katarakt riskini artırdığı, mavi ve yeşil gözlülerin ise sıcaklardan daha fazla etkilendiği bildirildi.

Erciyes Üniversitesi Göz Hastalıkları Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Prof.Dr. Kuddusi Erkılıç, aşırı sıcaklarda mutlaka gözlük kullanılmasını, şapka takılmasını ve mümkünse güneşin ultraviyole ışınlarının fazla olduğu 11.00-16.00 saatleri arasında dışarı çıkılmamasını önerdi. Prof. Dr. Erkılıç, "Aşırı sıcaklar göz sağlığını, dolayısıyla görüşü önemli ölçüde etkiler. Toz ve polenlerde olduğu gibi gözde yanma, sulanma, iltihaplanma gibi olumsuzluklara yol açar. Yaz aylarında öncelikle eller sık sık yıkanmalı, kirli ellerle gözler ovuşturulmamalıdır. Havuz ve denizlerde uygunsuz kimyasal kullanımı, örneğin aşırı klor da gözlerde ciddi tahrişe yol açar. Hele hele denizin kirli olması, enfeksiyon riskini fazlasıyla artırır. Ayrıca, denizdeki su, güneşin etkisiyle güneş ışınlarını artırarak, ultraviyole etkisini fazlasıyla artırır" dedi.


AÇIK RENKLİ GÖZE SAHİP OLANLAR DAHA RİSKLİ


Göz uzmanı Prof.Dr. Erkılıç, mavi ve yeşil gibi açık renkli göze sahip olanların, gözlerindeki renk pigmentlerinin daha az olduğu için güneş ışınlarından daha çok etkilendiklerine dikkat çekerek şöyle konuştu:

”Açık renkli göze sahip olanlar, mutlaka güneş gözlüğü kullanmalıdır. Zira, mavi ve yeşil gibi gözlerde renk pigmendleri daha az olduğundan ultraviyole ışınlarından daha çok zarar görürler. Bu kişilerin güneş gözlüğü kullanmaması ve güneşte aşırı kalıp ultraviyole ışınları almaları halinde halk arasında sarı nokta denilen Makula hastalığı boy gösterir. İleri yaşlarda, görme bozukları giderek artar. Güneş ışınlarına fazlaca bakmak katarakt riskini artırır, gözde et büyümesine yol açar. Sıcak, ultraviyole ışınları, yazın gözler için en riskli durumdur.”

1.20.2013

Yaz aylarında muhteşem üçlü
İstanbul Üniversitesi (İÜ) İstanbul Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Faruk Buyru, yaz aylarındaki hamileliklerde su başta olmak üzere, ayran, süt ya da az şekerli limonata gibi içeceklerin su ihtiyacını karşılamak açısından önemli olduğunu belirterek, “Gebelerin, yaz aylarında sıvı tüketiminde, gazlı ve şekerli içeceklerden kaçınması doğru olur” dedi.
Prof. Dr. Buyru, yaptığı yazılı açıklamada, yaz aylarında sıcaktan en çok etkilenenlerin başında hamilelerin geldiğini ve yaz gebeliğinin diğer mevsimlerde yaşanan gebeliklere göre daha zor geçtiğini belirtti.

MUHTEŞEM ÜÇLÜ: SU AYRAN SÜT

Gebeleri yaz aylarında en çok susuzluğun etkilediğini aktaran Buyru, şunları kaydetti:
“Yaz aylarında, günler uzun ve sıcak. Sıcak hava ve susuzluk gibi durumlar, gebeleri etkileyebiliyor. Yaz aylarındaki gebelikte, su başta olmak üzere, ayran, süt ya da az şekerli limonata gibi içecekler su ihtiyacını karşılamak açısından çok önemli. Ayrıca, gebelerin, yaz aylarında sıvı tüketiminde, gazlı ve şekerli içeceklerden kaçınması doğru olur.”
"GEBELER SIK SIK AMA AZ YEMELİ"

Prof. Dr. Buyru, gebelerin şeker ve tansiyonunun düzenli seyretmesi için sık sık yemek yemesi gerektiğini vurgulayarak, “Hamilelerin çok uzun süre aç kalmaması, sık sık yemesi gerekiyor. Bu, hamilelerin tansiyon ve şekerinin düzenli seyretmesi açısından önemli. Uzun süren açlık dönemleri sonrasında, gebenin şekerinin düşmesi söz konusu olabilir. Daha küçük öğünlerle sık sık beslenme, dikkat edilmesi gereken bir konu” ifadelerini kullandı.

Yaz aylarında hamilelerin sıcaktan bitkin düşmemeleri için uykularına da her zamankinden daha fazla dikkat etmesi gerektiğine işaret eden Buyru, şunları kaydetti:
“Uyku çok önemli. Uyku saatlerine dikkat etmek gerekiyor. Eğer anne adayı çalışmıyorsa öğlen saatlerinde 1-2 saatini uykuyla geçirebilir. Öte yandan, imkan varsa yaz aylarında yüzmek, gebeler açısından yapılabilecek en iyi egzersizlerden biridir. Fakat enfeksiyon kapmamak için ıslak mayo ile oturmamaları gerekiyor. Yazın dikkat edilecek konulardan biri de öğlen direkt güneş ışığının olduğu saatlerde dışarıda dolaşmamak ve bu saatleri istirahat ederek geçirmektir. Yaz aylarında çalışan hamileler, çalışmayanlara göre daha çok zorlanıyor. Hamileler, çok uzun süre oturarak çalışmamalı, saat başı kalkıp hareket etmeli ve sıvı tüketmeli. Ayrıca, öğlen saatlerini



Sezaryen için tek şartı açıkladı

Sezaryen ile ilgili yasa tasarısı meclisten geçti. Yasa bundan böyle "tıbbi gereklilik olmadan kadınlar sezaryen yaptıramayacak" diyor.


CNN Türk'e konuk olan Sağlık Bakanı Recep Akdağ ise bu maddeye açıklık getirdi "Tıbbi gereklilik olmadan yaptıramayacak ama bir kadının sadece doğum korkusu olmasını bile tıbbi gereklillik sayıyoruz. Kanunu bu şekilde yazmamızın en önemli sebebi şudur, normal doğum ve  sezaryen kadınlarımızın önüne iki normal seçenekmiş gibi çıkarıldı. Normal doğum mu sezaryen mi? Doktora ne farkı var denildiğinde: 'Hiçbir farkı yok. İkisi de aynı ama sezaryen yapalım.' denemeyecek." dedi.


RUHSAL AÇIDAN ARZU ETMESİ YETERLİ

Bakan Akdağ kadınların sezaryeni sadece ruhsal açıdan şiddetle arzu etmesini bile tıbbi gereklilik sayacaklarını belirterek tıbbi gereklilik olmadan yapan doktora da ceza verileceğini açıkladı:  Bunlar kötü tıp uygulamaları çerçevesinde değerlendirilecek. Hem ceza yasamızda hükümler var hem de idari yaptırımlarımız olabilecek. Mesela gereksiz sezaryen oranları yüksekse o kuruma eğitim vereceğiz." Sezaryen ile ilgili araştırmalara da değinen Recep Akdağ: Sezaryenle doğan bebekler normal doğan bebeklere göre iki misli obez oluyorlar. Sezaryen ityaç olduğunda başvurulabilecek bir yöntemdir. İhtiyaç varsa zaten yapacak bir şey yok." dedi.

YASAK DEĞİL NORMAL DOĞUMA ÖZENDİRME

Sezaryen oranlarının düşürülmesine yönelik çalışmaların henüz netleşmediğini, ama bununla ilgili öngörüşmeler yaptıklarını bildiren Akdağ, şöyle konuştu:
“Biz meseleyi başından beri bir yasaklama meselesi gibi ele almıyoruz, böyle de almadık. Bu toplu bir program. Bir taraftan insanlar istedikleri zaman güvenli bir biçimde buna ulaşabilsinler ama bu çok nadirleşsin istiyoruz. Bu mutat bir yol, normal bir yol gibi algılanmasın istiyoruz. Bunun için bir çok tedbir alacağız. Normal doğumun özendirilmesi, normal doğuma, özellikle ilk doğumlara daha fazla ödeme yapılması, bizim Sağlık Bakanlığı hastaneleri için söylüyorum, performansın artırılması gibi bir dizi tedbir olabilecek. Bunlara ilişkin detayları Bakanlar Kurulu'na sunacağımız raporda bekleyin.”



Sezaryende son nokta


OBEZİTEYLE MÜCADELE

Obeziteyle mücadele kampanyasıyla ilgili değerlendirmelerde de bulunan Akdağ, olumlu tepkiler aldıklarını belirterek, “Ama çok zamana ihtiyaç var. Bu kampanya aslında bizim halkımızda farkındalığı artırmak için attığımız ilk adımlar. Daha önce de küçük küçük ısınma adımları atmıştık. Ama şimdi insanların özellikle kendi vücutları hakkında bir fikir sahibi olmalarını sağlamaya çalışıyoruz” ifadesini kullandı.

Bu meseleyi kişilerin kendilerinin çözmesi gerektiğini ifade eden Akdağ, “Hiç kimsenin yerine hareket de edemeyiz, yediğimiz miktarı da azaltamayız yediğimiz porsiyonu da küçültemeyiz” dedi.

Kampanyanın iki teması bulunduğunu, bunlardan birinin porsiyonların küçültülmesi, diğerinin de daha çok hareket edilmesi olduğunu dile getiren Akdağ, “10 bin adım” mesajının ise sembolik olduğunu vurguladı.

Akdağ, şunlara dikkati çekti:
“Siz 10 bin adım atamıyor olabilirsiniz ama günlük spor yapıyorsunuzdur, yüzüyorsunuzdur ya da bir spor salonunda ya da evinizde egzersiz programınız vardır. Mutlaka hareket etmek gerekiyor. Belli yaşa göre nabzınızı birazcık harekete geçirecek, hızlandıracak hareketler yapmak gerekiyor metabolizmayı iyice harekete geçirmek için. Maalesef biz millet olarak çok hareketsiz bir millet haline geldik.”

KÜLTÜREL DEĞİŞİM

Hızlı şehirleşmenin beraberinde kültürü de değiştirdiğine işaret eden Akdağ, “İnsanımızın yüzde 70'i hareket etmiyor. İnsanımızın yüzde 70'ine yakını aynı zamanda kilolu ve obez. İkisini bir araya getirirseniz üçte birimiz normaliz, üçte birimiz kiloluyuz, üçte birimiz de obeziz. Obez artı kiloluları şöyle bir toplayın, üçte ikiye denk geliyor. Üçte iki de muhtemelen aynı üçte iki. Hareket de etmiyor. Uzun süre televizyon karşısında oturmalar, bilgisayarlar.”

Kadınlarda şişmanlık oranının daha yüksek olduğunu belirten Akdağ, “Kadınlarımızın şu ikindi günleri, ikindilerde gün yapıyor kadınlar. Bütün Türk kadınlarına sesleniyorum, bu günlerde birbirinize sebze ağırlıklı ikramlarda bulunalım kalorisi düşük içecekler, yiyeceklerle ikram yapalım. Bir ziyarete gittiğinizde orada üç çeşit tuzlu, iki çeşit tatlı, hamur işleri filan varsa zayıflamak filan hiç bunlar söz konusu edilemez, bir taraftan da kilo almaya devam edersiniz. Yaşam biçimini değiştirmek gerekiyor. Biz farkındalık oluşturacağız, belediyelerimiz diğer kuruluşlarımız çevreyi iyileştirecek, böyle gidecek.”

Bunun uzun süreli bir mücadele olduğunu, kazanmak için de farkındalığın geliştirilmesi gerektiğini vurgulayan Akdağ, “Sigarada bunu çok iyi başardık. Ama sigarada iş biraz daha kolaydı. Çünkü sigaranın zararını herkes biraz kabullenmiş durumdaydı. Oysa yeme içmeyle ilgili bu farkındalık düşük” değerlendirmesinde bulundu.
Gazetelere ilan verdiklerini, bilboardları kullandıklarını hatırlatan Sağlık Bakanı Akdağ, basının buna ilgi göstermesinin önemine işaret etti.

1.11.2013

Havuza girecekler dikkat!

Havuzlar, çok kişinin ortak kullandığı alanlar olduğundan pek çok sağlık sorununa neden olabiliyor.


Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Gülay Kılıç, insanların farklı salgılarıyla kirlenen ve uygun dezenfeksiyonu yapılmayan havuzların birçok enfeksiyonun bulaşmasına, ayrıca, havuz suyunun dezenfeksiyonu için kullanılan kimyasal maddelerin, suya karışan sabun, şampuan veya güneş yağı gibi maddelerin de önemli sağlık sorunlarına neden olabileceğini söyledi.
Havuzlar her ne klorlanmış olsalar da enfeksiyon etkenleri çeşitli olduğundan enfeksiyon riskinin tamamen ortadan kalkmadığının altını çizen Kılıç, "Su sirkülasyonu iyi sağlanmamış ve düzenli temizliği yapılmamış havuzlar tifo, hepatit A, ishale neden olan diğer enfeksiyonlar, mantardan idrar yolu enfeksiyonuna kadar birçok hastalığa neden olmaktadır. Havuza giren insanların hijyen kurallarına uymalı havuza girmeden önce mutlaka duş alınmalı, mümkünse ayaklar antiseptikli suyla temizlenmelidir. Kulakenfeksiyonlarını önlemek için kulak tıkaçları, göz enfeksiyonlarını önlemek için gözlük kullanılmalıdır. Deride çatlak, kesik ve sıyrıklar varsa, havuzdan çıktıktan sonra sabunlu su ile temizlenmelidir. Gözlerde konjonktivit dediğimiz kızarma, sulanma ve yanma ile seyreden göz iltihapları olabilir. Konjonktivit mikroplar dışında bizzat havuzun dezenfeksiyonunda kullanılan klor gibi kimyasal maddelere bağlı olarak da gelişebilir. Orta kulak iltihapları görülebilir ve iyi tedavi edilmediğinde kronikleşebilir.

Havuza atlamalar ciddi yaralanmalara neden olabileceği gibi sinüzit gelişme riskini arttırabilir. Başta mantar enfeksiyonları olmak üzere değişik deri enfeksiyonları görülebilir.Genital bölgenin ıslak ve nemli kalması, mantar enfeksiyonları gelişimi için hazırlayıcı bir faktördür. Bu nedenle ıslak mayoyla oturmak çok sık yapılan yanlışlardan biridir. Ayrıca kadın vajinal florasını bozarak normalde bulunan mantarları aktif hale getirerek çoğalmasına ve enfeksiyona neden olabilir. Özelikle ishal, idrar yoluenfeksiyonu, genital akıntısı olan kişilerin havuzları kullanmaları havuz enfeksiyonlarının yayılmasında çok önemli bir etkendir" dedi.

Kılıç, hem kendimizi korumak hem de başkalarına enfeksiyon bulaştırmamak için dikkat edilmesi gereken kuralları şöyle sıraladı:

"Son bir hafta içinde ishal olduysanız havuza girmeyin.
Havuz suyunu yutmayın.
Çocukları sık tuvalete götürün.
Havuza girmeden önce ve sonra duş alın.
Eğer bir havuzdan mikrop kaptığınızı düşünüyorsanız işletmecilere
 haber verin.
Bazı havuzdan kapılan hastalıkların özellikle gebeler,
 çocuklar ve immün sistemi zayıf kişilerde çok ağır geçebileceğini unutmayın.
Ciltte sıyrığı, kesiği, mantarı ve diğer enfeksiyonları olan kişiler, göz-burun-kulak enfeksiyonu olan kişiler, ishal olan kişiler, bu durumları iyileşinceye ya da geçinceye kadar havuza girilmemelidir.

Lensle havuza girmek doğru değildir. Kontak lensle suya girmek, gözün iltihaplanma ihtimalini artırır.
Havuz suyunun temiz olduğundan emin olmak için şunlara dikkat etmeliyiz:

Temiz bir havuz suyunda havuzun dibi net görülmelidir.
Havuz kenarındaki taşlar yapışkan ve kaygan olmamalıdır.
İyi klorlanmış bir suyun az bir kokusu olur. Aşırı bir kimyasal kokusu sorun olabileceğini gösterir.
Su sıcaklığı 27 dereceyi geçmemeli. Hava ile su sıcaklığı doğru oranlı olmalı, arada fazla fark bulunmamalıdır.
Havuz pompaları ve filtre sistemleri çalışıyorsa ses yaparlar,bu sesi muhakkak duymanız gerekir.
Havuz PH ve klor seviyesi 2 günde bir kontrol edilmelidir (Normal PH=7.2-7.8 arasındadır)".

1.01.2013

1 kiloda 1 tanesi zehirleyebilir

Doğadan mantar toplayıp yeme alışkanlığının yaygın olduğu ülkemizde her yıl çok sayıda kişi mantar zehirlenmesi nedeni ile hayatını kaybediyor.
Ormanlarda yetişen yüzlerce tür mantarın içinde yenilebilir olanların yanı sıra zehirli türlere de oldukça sık rastlanıyor. Ancak zehirli mantarı diğerlerinden ayırt etmek neredeyse imkansız. Memorial Şişli Hastanesi Yoğun Bakım Ünitesi’nden Uz. Dr. İlhan Ocak, mantar zehirlenmeleri ve uygulanacak ilk müdahale hakkında önemli bilgiler verdi.

1 KİLO YENEBİLİR MANTAR ARASINDAN 1 TANESİ BİLE SİZİ ZEHİRLEMEYE YETEBİLİR

Kültür mantarları dışındaki yabani mantarlar, içeriğindeki toksinler nedeniyle zehirli olabiliyor. Mantarın renk, boyut gibi özelliklerinden zehirli olup olmadığı anlaşılamıyor. Halk arasında yaygın olarak bilinen, “Piştikten sonra çatal batırdığında rengi gümüş oluyorsa zehirlidir” tanımı da maalesef doğru değil. Tecrübeli insanlar bile zehirli mantarı ayırt edemiyor. Yenebilir mantarlar arasına karışan bir tek zehirli mantar bile çok acı sonuçlara yol açabilir. Bu nedenle bu tür mantarlar her ne şekilde olursa olsun tüketilmemelidir.

BELİRTİLER 12  SAAT İÇİNDE KENDİNİ GÖSTERİR

Nemli ortamlarda, ağaç kenarlarında yetişen yabani mantarlar yendikten sonra hiçbir belirti vermeyebilir. Bu süre 6 saatten 12 saate kadar uzayabilir. Bu süre sonunda bulantı, kusma, baş ağrısı, halsizlik gibi basit şikayetler görülür. Bu şikayetler mantar yiyen bir kişi için uyarıcı olmalı ve kişi en kısa sürede bir sağlık merkezine başvurmalıdır. Bu süreç kişiyi 3-4 gün içinde böbrek yetmezliğine, karaciğer yetmezliğine hatta ölüme kadar götürebilir. Bu nedenle bu süre çok önemli. İlk belirtilerle hastaneye başvuran kişiye “pheresis” denilen kan değişim programı uygulanır. Kişinin kanının belli bir oranı makinanın içinden geçirilir. Filtrede hücreli kısımlar, alyuvar ve akyuvarlar ayrılır ve tekrar hastaya verilir. Hücresiz kısım ise atılıp hastaya yeni kan verilir. Hastanın klinik durumuna göre günde 1 ya da 2 kez bu işlem uygulanır. Buna rağmen belirtiler ortadan kalkmıyorsa acilen nakil sürecine geçilir.

BU ÖNLEMLER HAYAT KURTARIR!

- Kültür mantarı dışında, ormanlarda yetişen yabani mantarları tüketmeyin.
- Öncelikle mantar yediğinizi kesinlikle unutmayın. Olası bir zehirlenme durumunda yaşayacağınız basit belirtilerin başka hastalıklarla karıştırılmaması için mantar yediğinizi doktorunuza söylemeniz gerekmektedir.
- Bulantı, kusma, baş dönmesi gibi hafif belirtiler görüldüğünde en yakındaki donanımlı, canlıdan canlıya organ nakli yapabilen bir sağlık kurumuna başvurun. Çünkü, bu belirtiler görüldükten sonra hastanın yaklaşık 5 günü olduğu düşünülürse hastanın hastaneler arası transferi de zaman kaybı olacaktır.
- Hastaneye iyi bir analiz vermeniz gerekmektedir. Mantarı ne zaman yediğiniz, belirtilerin tam olarak ne zaman başladığı tedavinin yönü açısından oldukça önemlidir.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Sayfamızı Beğenmenizle
Mutluluk Duyarız